* 1989 Şair, yazar Hasan İzzettin Dinamo, 80 yaşında öldü.
Hasan İzzettin Dinamo Kimdir
Yaşam
Edebiyatımızın en önemli kalemlerinden biri olan Hasan İzzettin Dinamo, Trabzon- Akçaabatta dünyaya gelmiştir. Ahanda köyünden yaşama gözlerini açan usta yazarın babası I. Dünya Savaşında şehit düşmüştür. Babasının vefatı üzerine Hasan İzzettin Dinamo, İstanbulda yaşamaya başlar. Daha sonra Sivas Öğretmen Okuluna kaydolan Dinamo, bu okuldan mezun olunca bir süre öğretmenlik yapar. İki yıl süreyle öğretmenlik mesleğini icra eden Hasan İzzettin Dinamo, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsüne yazılır. Burada Resim- İş bölümü üzerine eğitim alan Dinamo, okulu bitirmesine bir yıl kala ceza yasasının 142. maddesi nedeniyle tutuklanır ve bu dava nedeniyle eğitimi de son bulur.
Türkiyede birçok şair ve yazarın hüküm giydiği 142. madde Hasan İzzettin Dinamoya 4 yıl süreli bir ceza getirmiştir. 4 yıl mahkumiyet yaşayan Dinamo, daha sonra askere alınmış ancak bu yıllarda da yazdığı şiirler nedeniyle çeşitli baskılara ve suçlamalara maruz kalmıştır. Sıkıyönetim mahkemesi tarafından bir yıl daha ceza alan Hasan İzzettin Dinamo, takma isimlerle yazılar yazmaya devam etmiştir. Bu yıllarda fotoğrafçılıkla da ilgilenen Dinamo, yazdığı çocuk kitaplarıyla da dikkat çekmeyi başarmıştır. Bir süre bu şekilde takma isimler ile çeşitli yayımlar yapan Dinamo, daha sonra siyasi nedenlerden dolayı tekrar tutuklanmıştır. Ancak bu dönemde boy gösteren 6-7 Eylül Olaylarında suçsuz olduğu neticesi ile serbest bırakılmıştır. Yine bu yıllarda Hasan İzzettin Dinamo, kaleme aldığı görgü kuralları içerikli kitaplarının yanı sıra çevirmenlik de yapmıştır. Toplumcu bir şair ve yazar olarak mücadeleci bir yaşam süren Hasan İzzettin Dinamo, 20 Haziran 1989 tarihinde yaşama veda etmiştir. Edebi Yaşamı:
Hasan İzzettin Dinamo, edebiyat ile oldukça erken bir yaşta uğraşmaya başlamıştır. 14 yaşında ilk şiirini kaleme alan Dinamo’nun şiirlerinde birbirinden bağımsız birçok ustanın izlerini görmek mümkündür. Zamanla usta şair, kendine özgü bir sanat anlayışı yaratmıştır. Onun ilk şiirlerinde daha çok Yusuf Ziya Ortaç, Rıza Tevfik ve Orhan Seyfi Orhonun etkilerini görmek mümkündür. İlk şiirlerini Giresunda “İzler adlı bir dergide yayımlayan Dinamo’nun bu şiirlerinde hece ölçüsü göze çarpan ilk biçimsel unsurdur. Yine bu yıllarda hece ölçüsünü kullanmasının yanı sıra onun şiirinde üslup olarak da Faruk Nafiz Çamlıbelin şiirinin esintisi bulunmaktadır.
İlk gençlik yıllarında Hasan İzzettin Dinamo, bu şekilde bireysel şiirler kaleme almaktaydı. Ancak zamanla Dinamo, Nazım Hikmetin etkisi ile toplumsal konulara yönelmiştir. Bu yönelişe biçimsel olarak hece ölçüsü yerine, şiiri özgürleştiren serbest vezinle de katkı yapan Dinamo, bu görüşlerle yazdığı şiirlerin birkaçını Nazım Hikmet’e göndermiştir. Dev şair Nazım Hikmet, şiiri beğenmiştir. Bunun yanı sıra Dinamo, yazın yaşamı süresince Rıfat Ilgaz, A. Kadir ve Sabahattin Ali gibi oldukça önemli sanatçılar ile çalışmalar yapmıştır. Hasan İzzettin Dinamo şiirlerinin yanı sıra düzyazılarıyla da büyük bir yazardır. “Kutsal Barış” adlı önemli romanı ile Dinamo 1977 Orhan Kemal Roman Ödülünü almıştır. Büyük bir şair ve yazar olarak edebiyat tarihimizde önemli bir yer tutan Hasan İzzettin Dinamo, tutuklu kaldığı günler içerisinde birçok eser kaleme almıştır. Ancak bu eserler bazı nedenlerden dolayı kaybolmuştur. Eserler: Şiirleri:
*Çoban Şiirleri
*Özgürlük Türküsü
*Deniz Feneri
*Karacaahmet Senfonisi
*Maphushanemden Şiirler
*Gecekondumdan Şiirler
*Nazımdan Meltemler
*Tuyuğlar
*Sürgün Şiirleri Romanları:
*Kutsal İsyan
*Açlık
*Savaş ve Açlar
*Adalet Sıtması
*Koyun Baba
*Ateş Yılları
*Musanın Mapushanesi
*Musanın Gecekondusu Anı:
*II. Dünya Savaşından Edebiyat Anıları
*TKP ve Aydınlar
*6-7 Eylül Kasırgası
Hikâye:
Savaşta Çocuklar
Sponsor Reklamlar
__________________ Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.
Sokrates
HAYATIN SESİ’Nİ biz kurduk.
Biz susmadıkça
HAYATIN SESİ’de susmayacak.
Ve biz hiç susmayacağız.
1633 - Galileo Galilei, engizisyon mahkemesinde dünyanın döndüğüne ilişkin tezini inkara zorlandı.
VİKİPED
Galileo Galilei Kimdir?
Sayfayı YazdırGalileo Galilei, (1564 – 1642), modern fiziğin ve teleskobik astronominin kurucularından olan İtalyan bilim adamı. 1564’te İtalya’nın Pisa şehrinde doğdu. Dönemi*nin tanınmış müzikçilerinden Vincenzo Galile*i’nin oğlu olan Galilei, ilk tahsilini Floransa’da yaptı. 1581’de Pisa Üniversitesinde tıp tahsiline başladı, ancak parasızlıktan okulu terk etti. 1583’ten itibaren matematiğe ilgi duyan Galilei, bu konudaki çalışmaları sayesinde 1589’da Pisa’da profesörlük elde etti.
Sarkacın, yüzen cisimlerin ve hareketin Aristo fiziğinden farklı bir düşünceyle matematiksel olarak ele alınması gerektiğine inanan Galilei, Pisa Kulesinden ağırlık düşürerek Aristo’nun yanlışlığını açıkça gösterdi. Bu davranışı yaşlı profe*sörlerle anlaşmazlığa düşmesine sebep oldu. 1592’de Pisa’yı terk ederek, Padova Üniversitesi matematik kürsüsüne geldi.
1597’de pratikte çok faydası olan pusulayı ticari olarak piyasaya arz etti. 1600 senesinden hemen sonra ilkel bir termometre, insan kalp atışının ölçümünde kullanılmak üzere bir sarkaç ve 1604’te serbest düşüşün matematik kanunlarını keşfetti. Ancak düzgün ivmeli hareket kavramı hatalıydı. 1609’da Hollanda’da teleskopun bulunduğunu işitti. Kendisi daha ileri bir alet yaparak bunu astronomi gözlemlerinde kullandı. 1610′ da aydaki dağlar, yıldız kümeleri ve Samanyolu üzerine ilk tespitlerini yayınladı. Bu arada Jupiter’in dört uydusunun varlığını bildirdi. Bu kitabı çok ilgi uyandırdı ve Floransa’da saray matematikçisi olmasını sağladı. Hemen sonra Venüs gezegeninin devreleri ve Satürn’ün şekli hakkında bilgi verirken, astronomideki Ptolemy (Batlamyus) sistemini tartıştı.
1611’de Roma’ya gitti ve oradaki Bilim Akademisi’ne üye seçildi. Floransa’ya dönüşünde hidrostatik üzerine pek çok profesörün itirazına sebep olan kitabı ile 1613’te güneş lekeleri üzerine yazdığı eserini yayınladı. Bu eserinde Kopernik sistemini açık bir şekilde müdafaa etti. Bundan dolayı papazların ağır hücumuna uğradı. 1615’te bizzat Roma’ya giderek iddiasını müdafaa eti. Ancak 1616’da Papa Beşinci Paul tarafından kitaplarını tetkik için bir komisyon kuruldu. Bu komisyon Galileo’nun kitaplarını yasaklamadı. Sadece dünyanın döndüğü iddiasından vazgeçmesini istedi.
Galilei, bir müddet bilimin pratik yönüne döndü, mikroskobu geliştirdi. Ancak 1618’de üç kuyruklu yıldızın görülmesiyle kiliseyle münakaşaya girdi. Arkadaşının Sekizinci Urban olarak Papa seçilmesinden cesaret alarak yazdığı “İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar” adlı eserini 1632’de yayınladı. Ancak kitabı daha önce yapılan uyarılarla çeliştiği söylentilerine rağmen Roma’da mahkemeye çağrıldı. 1633’te bu kitap yasaklandı ve kendisi müebbet hapse mahkum edildi. Yetmiş yaşında hapsedilen Galilei’nin gözleri kör oldu ve 1642 yılında hapiste öldü.
Sponsor Reklamlar
__________________ Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.
Sokrates
HAYATIN SESİ’Nİ biz kurduk.
Biz susmadıkça
HAYATIN SESİ’de susmayacak.
Ve biz hiç susmayacağız.
I. Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914'te başlayan ve 11 Kasım 1918'de sona eren Avrupa merkezli küresel savaş. II. Dünya Savaşı'na dek Dünya Savaşı veya Büyük Savaş olarak adlandırılmıştır. Savaşın taraflarından Osmanlı İmparatorluğunca "Genel Savaş" anlamında Harb-i Umumi (Osmanlıca حرب عمومی), halk arasında ise Seferberlik olarak adlandırılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri savaşa girinceye kadar savaş ABD'de Avrupa Savaşı olarak anılmıştır.[2] Zamanın büyük güçleri [3] iki tarafa ayrılarak savaşta yer almışlardır: İtilaf Devletleri (Birleşik Krallık, Fransa Cumhuriyeti ve Rusya İmparatorluğu’nun Üçlü İtilaf’ı merkezlidir) ve İttifak Devletleri (asıl olarak Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı’nın Üçlü İttifak’ı merkezlidir; fakat Avusturya-Macaristan anlaşmaya karşı saldırıya geçtiği için İtalya savaşa girmemiştir)[4] Bu ittifaklar yeniden yapılanmış (İtalya, İtilaf Devletleri’nin tarafına geçmiştir) ve yeni devletlerin savaşa girmesiyle genişlemiştir. Nihayetinde 60 milyon Avrupalı dâhil olmak üzere 70 milyon askeri personel, tarihin en büyük savaşlarından biri için seferber edilmiştir.[5][6] Yeni teknolojiler sayesinde silahların öldürücülüğünde görülen muazzam ilerlemeye karşılık savunma ve hareketlilikte aynı miktarda gelişme olmaması sonucu yaklaşık 9 milyon muharip hayatını kaybetmiştir. Böylece bu savaş dünya tarihindeki en çok zayiat verilen beşinci savaş olmuş ve savaşa katılan devletlerde birçok politik değişikliğe ve devrimlere yol açmıştır.[7]
Savaşın bir nedeni de Avrupalı Büyük Güçler Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya İmparatorluğu, Birleşik Krallık, İtalya Krallığı ve Fransa Cumhuriyeti’nın uzun zamandır süregelen emperyalist dış politikalarıdır. Avusturya tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna’da öldürülmesi, savaşı tetikleyen olay olmuştur. Olaydan sonra Avusturya, Sırbistan Krallığı'na bir ültimatom göndermiştir.[8][9] Nihayetinde on yıllardır yapılanmakta olan ittifaklar sisteminin işlemesiyle birkaç hafta içerisinde Avrupa’nın ana güçleri kendilerini savaşta bulmuşlar ve koloniler yoluyla savaş bütün dünyaya yayılmıştır.
28 Temmuz'da çatışmalar Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’ı işgal etmesi ile başlamış [10][11] ve bunu Almanya’nın Belçika, Lüksemburg ve Fransa’yı işgali ile, Rusya’nın Almanya’ya saldırması takip etmiştir. Almanların Paris’e yürüyüşü durma noktasına gelince batı cephesindeki çatışmalar durağan bir siper savaşına dönüşmüştür ve bu durum 1917’ye kadar pek değişmemiştir. Doğu cephesinde ise Rusya ordusu Avusturya-Macaristan kuvvetleriyle başarılı bir şekilde savaşmış fakat Doğu Prusya ve Polonya’dan Alman ordusu tarafından geri püskürtülmüştür. Osmanlı’nın 1914’te, İtalya ve Bulgaristan’ın 1915’te, ve Romanya’nın 1916’da savaşa girmesiyle ilave cepheler açılmıştır. Çarlık Rusyası 1917’de Ekim Devrimi’yle yıkılınca savaştan da çekilmiştir. 1918’de Batı Cephesi boyunca bir Alman taarruzundan sonra Müttefikler ardı ardına yaptıkları saldırılarla Almanları geri püskürtmüş ve ABD kuvvetleri siperlere girmeye başlamıştır. Bu noktada zaten başı kendi içindeki devrimcilerle dertte olan Almanya, daha sonra Ateşkes Günü olarak tarihe geçecek olan 11 Kasım 1918’de mütarekeyi kabul etmiştir. Savaş böylece Müttefikler’in zaferiyle sona ermiş olur.
Savaşın tarafları, tüm insan gücü ve ekonomik kaynaklarını bir topyekün savaş için seferber etmeye çalıştıklarından sivillerin durumu da cepheler kadar çalkantılı olmuştur. Savaşın sona ermesiyle büyük emperyalist güçlerden dördü; Alman, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları tarihe karışmıştır. Bunlardan Alman ve Rus imparatorluklarının halefleri çok büyük toprak kaybı yaşamış; Avusturya-Macaristan ile Osmanlı imparatorlukları ise tamamen parçalanmışlardır. Avrupa haritası daha küçük parçalardan oluşacak şekilde yeniden çizilmiştir.[12] Daha sonra bu tarz çatışmaların yaşanmasını önlemesi ümidiyle Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Avrupa’da milliyetçiliğin bu savaşla ve imparatorlukların yıkılmasıyla yeniden canlanması, Almanya’nın yenilgisinin yan etkileri ve Versay Antlaşması’nın yarattığı problemler İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına katkıda bulunan etkenler olarak kabul edilir.[13]
Sponsor Reklamlar
__________________ Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.
Sokrates
HAYATIN SESİ’Nİ biz kurduk.
Biz susmadıkça
HAYATIN SESİ’de susmayacak.
Ve biz hiç susmayacağız.