18.10.09
|
#1
|
Kıbrısl�
Kurucu
Üyelik tarihi: Aug 2009
Nereden: Schweiz(isvicre)
Yaş: 38
Mesajlar: 4.785
Rep Puani : 199
|
Aleviler, Türban Giysisi İçin Ne Düşünüyor?
CEVAP: İslam; semavi bir din olarak önce Arap toplumuna 610 yılında geldi. İslam’dan önceArap toplumunda dinsel kaygılardan kaynaklanan bir örtünme yoktur. Kadınlar kendi şartlarına uygun olarak giyiyorlar ve gerekirse örtünüyorlardı. Giysi ya da örtünme dinsel bir buyruk değildi.
İslam’ın ilk yıllarında MEKKE yıllarında kadınlar için örtünme yoktu. Çünkü herkes birbirinin eşini, çocuğunu, karısını, kölesini vs. tanıyordu.
Örtünme İslam’da MEDİNE döneminde başladı. Bu da peygamber ailesinin kadınları için gelen bir yaptırımdı. ÇünküMekke’de olduğu gibi Medine’de herkes peygamber ailesinin kadınlarını tanımıyordu. Bu nedenle de kadınlara rahatsızlık verilmeye başlandı.
Bu sırada ayet emri olarak gelen örtünmede sadece hür kadınlar için şart olur. Tüm müslüman kadınlar için farz değildir.
O yıllardaki Arap toplumunda kadınlar 3’e ayrılır.
a) Peygamber ailesine ait kadınlar ayetlerdeki örtünme esas olarak bunlar için getirilir.
b) Peygamber ailesi dışındaki hür kadınlar (Kureyş kabilesinin kadınları)
Kureyş kabilesinde bir kız çocuk ergenlik yaşına girince; “DIR” adı verilen uzun bir gömlek giydirilir. Bu gömlek de sadece hür kadınlara giydirilir.
c) Köle ve cariyeler.
O dönemde fiziki şartlar nedeni ile Arap yarımadası çok sıcak olduğundan kadın ve erkeklerde iç çamaşır giyme alışkanlığı yoktur. Erkekler bile uzun entariler giyerler. Köle ve cariyelerde de belli bir giysi biçimi yoktur. Köle ve cariyeler sahiplerinin isteğine uygun olarak giydirilir. Köle ve cariyeler de müslümandır. Ama onlar; “bütün müslümanlar kardeştir” hadisi şerifi kapsamı dışında algılanırlar.
Köle ve cariyeler kadın olsun erkek olsun Kur’an’a göre bile, alınıp, satılır, miras bırakılırlar. Kendileri ile sahipleri efendileri; dilerse cinsel ilişki kurabilir, dilerse para karşılığı fuhuş yaptırır. Çünkü bunlar birer maldırlar. Özgürlükleri ise, para karşılığı ve sahibi isterse yapılan bir sözleşme ile olabilir.
Kur’anda Örtünme
İslamiyet’te örtünme olgusu da hemen oluşmuş bir yaptırım değil. O da namaz, oruç, cami vs. gibi süreç içinde belli bir “gereksinim” sonucu gerçekleşmiştir. İslamiyet’in ilk yıllarında kadınların örtünmesi Kur’an’da yoktur. Kur’anda kadınların giyimleri ile ilgili ilk ayet İslamiyet’in ortaya çıkmasından 17 yıl sonra 627’de dinsel kural olarak gelmiştir. O zamana kadar kadın istediği gibi giyiniyordu.
Araplar, kadının örtünmesine; tesettür, hicap veya hımar diyorlar. Örtü olarak ise, cılbab terimini kullanıyorlar.
Kur’anda Ahzap Suresi’nde (32-33) peygamber ailesine ait kadınlar için şöyle deniyor: “Ey peygamber eşleri!Siz herhangi bir kadın değilsiniz, Allah’tan korkarsınız erkeklerle konuşmada yumuşak davranmayınki yüreğinde çürüklük olan tama etmesin. Sözün iyisini söyleyin… Kırıta kırıta ziynetlerinizi belli ede ede yürümeyin.”
Bu surede görüldüğü gibi kadınlara erkeklerle ilişkilerinde nasıl davranmaları gerektiği üstüne nasihatlerde bulunuluyor.
Arap toplumunda başörtüsü; hür kadınlarla, cariyeleri (köleleri) birbirinden ayırmak için kullanılan bir giysidir. Bu sadece İslam’a özgü de değildir. Bu durum tarihte; Sümerlerde, RomaHukuku’nda, Cermen Hukuku’nda ve İslam Hukuku’nda vardır. İslam Hukuku’nda mal ne ise cariye de odur. Cariyeler müslüman da olsa başını örtemez. Ancak hür kadınlar başını örtebilir. Onlarda peygamber ailesi kadınları veKureyş kabilesi kadınlarıdır. Cariyelerin başını örtmesi yasaktır. Ahzap Suresi 59. ayette kadınlar için; “Cılbablarınızı (başörtünüzü) omuzlarınıza sarkıtın” diye gelen ayet Medine’ye göçten sonra peygamber ailesine ait kadınların örtünmesi ile ilgilidir.
Yoksa çok örtünen iyi müslüman az örtünene ya da hiç örtünmeyene kötü müslüman veya kafir denemez. Kadınların saçlarının bir tek telinin bile görünmemesi gibi örtünme hatta görmeyi engelleyecek kadar gözlerin kapanması kadar örtünme son yıllarda ortaya çıkan aşırılıklardır. Bunların Kur’an’daki örtünme olgusu ile direk ilgisi yoktur.
Bizde belli bir yaştaki kadınlar yani orta yaşın üstündeki kadınlar daha da sıkı örtünüyorlar. Halbuki Kur’an’da, Nur Suresi 60. ayette; “artık nikah arzuları kalmamış, evlattan kesilen kadınları, süslerini göstermek için ortalıkla dolaşmamaları şartıyla örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur” deniyor.
Günümüzde şeriatı savunan siyasal İslamcı bir kesimin kadınların örtünmesini namus ve dinsel buyruklarla özdeşleştirerek kendilerine bayrak edinmeleri ile Kur’an’daki örtünmenin örtüşmediği görülüyor.
Bakın din esasına dayalı devleti savunan bir islamcı yazar olan MustafaKaplan örtünme ile ilgili olarak türban nedeni ile kaydı üniversiteye yapılmayan öğrenci velilerinin; “bizim çocuklarımız cahil mi kalacak?” söylemi karşısında 22.11.1997 tarihli Akit gazetesinde ne diyor:
“Dokuz yıllık öğretmenlik yapmış eski bir eğitimci olarak iddia ediyorum ki, bugünkü sistem içinde cidden ‘din eğitimi’ verilmemektedir” dedikten sonra; “İslam’a göre çocuklarımızın evvelemirde öğrenmesi “farz-ı ayn” olan ilimler, “İman ilimleridir” diye din kitaplarında belirtilmiştir. Bugünkü okullarda ise bu bilgiler yoktur. Öyle ise, okula alınmayan çocukların değil, gidenlerin bile bu bilgilerden mahrum olduğu bir vâkadır.
Farz-ı kifâye sayılan diğer bilgilerin ise bütün Müslümanlarca öğrenilme mecburiyeti yoktur. Bir grup erkek Müslümanın onları öğrenmesi “dinen” kafidir. Amma, farz-ı ayn olan ilimleri öğrenmek, kadın ve erkek herkese mecburidir. O ilimler ise bugünkü mekteplerde öğretilmiyor. Daha ne diyeyim?..
Şeriat, bir Müslüman kadının, hastalanması halinde bir erkek tabibe gitmesinde mahzur görmemektedir. Lakin, kadın Müslümanların doktor olmaları diye bir mükellefiyet yoktur. Hele bugünün şartlarında, erkeklerle karışık bir eğitim mecburiyeti altında tahsile gidilmesine şer’i cevaz bulmak mümkün değildir. Yani, bayan doktorun bir erkek hastasının şer’an bakılması haram olan uzuvlarına bakması, kadın hastasının dahi şer’an bakılması yasak olan organlarına bakması, bir başka “haram” fiildir.
Hasbelkader bu mesleğe girmiş kardeşlerimiz, en azından meselenin şer’i cihetini bilerek devamlı tevbe istiğfar etmeli değil midir?Ya bizim şu inancımız “doğru” ise, ahirette sıkıntı çekme ihtimali doğmaz mı? Aktardığımız hüküm yanlışsa bile, tevbe etmenin kendilerine bir zararı olmaz ki…”
Akit yazarı MustafaKaplan’ın yazısından yapılacak çıkarsamadan üniversite önündeki türban sorununun esas olarak İslam’dan kaynaklanmadığını islami eğitim yapmak isteyenler için bu adresin yanlış olduğu görülüyor. Ama siyasi İslamcılar halkın namus ve din hassasiyetinin örtüştüğü bir sorun olan türban sorununu bakalım daha ne kadar sıcak tutacaklar.
Türkmen Alevi kadını ise, kendi tarihi boyunca hiçbir zaman Tanrı’ya ulaşmanın yolu olarak giydiği giysiyi seçmemiştir. Bunu giydiği giysinin kumaşının metresi ile ölçmemiştir. O bu işin, metre ölçüsü ile değil, ancak gönül ile gerçekleşebileceğinin bilincindedir. O nedenle namusunu da, giysisinde kullandığı kumaşın metresine orantılı olmayacak denli gerçekçi ve aydınlanmacıdır
|
Sponsor Reklamlar
|
|
|
Alinti
|