YANDAŞ MEDYADAN TRANSFER EDİLEN ve HABER DAİRESİNE YERLEŞTİRİLENLERİN BİR BÖLÜMÜ
Adı / Soyadı ve Eski Kurumu
Ahmet Böken-STV Haber Genel Yayın Yönetmeni
Ahmet Torun-STV Haber Müdürü
Cumali Çaygeç-STV Haber Editörü
Cavit Atasever-STV Haber Editörü
Mehmet Çığın-STV Haber Programları Editörü
Meryem Özkurt-STV’de Ahmet Böken’in Programının yönetmeni
Sedat Dalda-STV
Hasan Basri Erden-Cihan Haber Ajansı
Burhan Torunlar-Cihan Haber Ajansı
Volkan Makar-Cihan Haber Ajansı
Gökhan Kulaş-Cihan Haber Ajansı
Nuri Coşar-Cihan Haber Ajansı
Fettah Erdurur-Cihan Haber Ajansı
Halil İbrahim Özemiş-Cihan Haber Ajansı
Servet Dağ-Cihan Haber Ajansı
İlyas Dal-Zaman
Erkan Söğütçü-Zaman
Murat Kaban-Zaman
Abdülkadir Beşikçi-Aksiyon Dergisi
Ercan Baysal-Kanal 7
Murat Nuhoğlu-Kanal 7
Erdoğan Baycan-Kanal 7
Yasemin Demirhan Erden-Kanal A
Faruk Ayaz-Kanal 24
Anda Ayva-Kanal A
Yalçın Salay-Aksiyon Dergisi
Ertan Ömeroğlu-Kanal 7
Uğur Alıcı-Kanal 7-İHA/ TBMM TV
Yukarıdaki isimler sadece TRT Haber Dairesi’nde çalışanların bir bölümü.
İbrahim Şahin döneminde TRT’ye yaklaşık bin kişi alındı. Bu rakama One Haber Ajansı, Birbey İnsan Kaynakları vb. firmalarda çalışanlar dahil değil…!
.........................
Bütün samanyolunu kes kopyala yapıştır yapmışlar TRT'ye....
Devlet-i Âli'nin okuma dediği kitabı okuyacağıma, makbul eşhasın yasaklanmamış eserlerini okuyup paylaşmayı tercih ederim.
Radikal Gazetesi yazarı Özgür Mumcu'nun yazısı...
Ben kanunlara saygılı bir vatandaşım. Hâkimin, savcının, polisin ‘okuma’ dediği kitabı zinhar okumam. İnternete de düşse, e-mail olarak da gelse okumam. Kanun, nizam dairesinde hareket ederim, herkese de bunu tavsiye ederim.
Devlet-i Âli’nin okuma dediği kitabı okuyacağıma, makbul eşhasın yasaklanmamış eserlerini okuyup, siz değerli okuyucularla paylaşmayı tercih ederim.
Neticede amaç ‘İmam’ın ordusunu bulmaksa yasaklı olmayan yayınlar takip edilerek de o orduyu bulmak mümkündür kanaatindeyim.
Gülen’in Askeri
Mesela Sızıntı dergisinin 1979 senesinden bir nüshasında Fethullah Gülen ne de güzel anlatmış orduyu, askeri:
“Askerlik yüksek bir pâyedir, Hakk’ın katında da halkın katında da... Ona denk yüce bir topluluk ve gördüğü vazifeye denk yüksek bir vazife yoktur şu fânî âlemde. Yüklendiği iş itibâriyle, (zaman) onda başkalaşır, muammalaşır ve bir sır haline gelir.”
Yüklendiği işle zamanı muammalaştıran askerin geçmiş icraatlarını da övmekten geri durmamış Sayın Gülen:
“Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa onda mâzînin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan celâdetini gördük... Eğer, atik davranıp da yıllardan beri hazırlanan karanlık emellerin önüne geçmeseydi, bütün bir millet olarak inkisâr içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı.”
Bugün askeri vesayetin en baş düşmanlığına soyunan Gülen’e gönül verenlere bakınca, herhalde 12 Eylül’den sonra Fethullah Gülen askerden desteğini çekmiştir diye düşünüyor insan.
12 Eylül ve Gülen
O sebeple 1 Ekim 1980 tarihli Çağ ve Nesil dergisinde Sayın Gülen’in yazdıkları biraz şaşırtıcı. 12 Eylül’ü takip eden günlerde vaziyeti şöyle değerlendirmiş hoşgörünün âlimi:
“Bu, düşmanı kıskıvrak yakalama ve bir zaferdir. İçtimâî bünyenin, haricî bir kısım erâciften temizlenme, arındırılma ve aslına ircâ zaferi. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk’ün zaferler hanesinde en muallâ yeri işgal edecektir.”
Aynı yazıda 12 Eylül cuntasına ise şöyle selam durmuş Sayın Gülen: “Ve işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tulûu saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekâsına alâmet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihâlelerin son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.”
Gülen ve Susurluk
Bunlar 30 sene öncesinin fikirleri, daha sonra Fethullah Gülen askeri vesayete de derin devlete de karşı çıkmıştır denebilir. Susurluk’un üzerine kayıtsız şartsız gidilmesini istemiştir herhalde diye düşünülebilir.
Doğrudur, mesela 1997 senesinin mart ayında Samanyolu televizyonunda Susurluk üzerine konuşurken şöyle demiş: “Susurluk’la bir cinayet işlenmiş, bir toplum suçu işlenmişse şayet, bunun örtbas edilmesini ben de istemem.”
Fakat sözlerinin devamında 12 Eylülcü çizgisinden sapmadığını göstermiş:
“Bunun temelinde bizim milli birliğimize, milli bütünlüğümüze devlet telakkimize eğer dokunacak bazı şeyler varsa, bu kapı aralanmamalıydı. O kapıdan girilince şayet askere olan güvenimiz sarsılacaksa, güvenlik kuvvetlerine olan güven sarsılacaksa, Meclis’e olan güven sarsılacaksa, insanlara olan güven sarsılacaksa bunun üzerine biraz daha farklı bir yöntemle gidilmeli ve mesele çözülmeliydi.”
Yine aynı televizyon programı Fethullah Gülen’in askeri darbeler hakkındaki görüşlerini de yansıtıyor. Darbelerin sakıncalarından bahseden Gülen sözlerine şöyle devam ediyor: “Darbeciler hep sui niyetli olmamışlardır. Güzel şeyler olmuştur (…) Darbe, çaresizlikte hekimin neşteri gibi, komplikasyonları da nazar-ı itibara alınarak yapılan bir mualecedir, Arap atasözü vardır. ‘Dağlama en son çaredir.’ Bütün mualeceler kullanılır, en son demir kızdırılır, basarlar.”
‘İmamın ordusu’nu bulmak için Fethullah Gülen okuyunuz.
Demir ne zaman kızdırılır, nereye basılır, hangi üniformaya ne zaman selam durulur. evaplar uzakta değil.
gercekten kadruyu olusturan cia komutlu sumuklu feto...öylesine uzun vaadeli yatirim palnlar yapmiski...yalanim yok kiskaniyorum onun seytamca zekasina... baska sayfada belirttigim gibi ermeni ve yahudilere birlik olmalarina daima gipta etmisimdir....
__________________ 'Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev, hayattır.
Bir lokma ekmek için şerefini çiğnetmeye...
Bir anlık eğlence için servetini tüketmeye...
Bir zamanlık mevkii için el ayak öpmeye...
Günlük menfaatler için onurunu terketmeye...
Bir kısım insanlara kızıp tüm insanlara düşman olmaya
Değmez bu hayat.........
Sehven sözcüğünü bürokratlar bilir, eskidir.. Yanlışlıkla demek. Üniversite sınavlarında yapılan münasebetsizlik mi sehven, o iş için görevlendirilen malum bıyıklı tekstilci mi, “açık ve net” anlatır birileri umarım.
Ciddiyetsizliğin bu boyutta yaşandığı bugünlerde başka bir söz yetmiyor durumu açıklamak için: İzansızlık. Öğrenci seçme yerleştirme işinde bir önceki yolsuzluk skandalının şoku atlatılamadan, yeni sınavda da benzer bir başarı hırsızlığı ortaya çıktı. Bu aralar bir tatmin ilacı daha çıktı piyasaya galiba, yetkililer bir çabuk tatmin oluyor; şaşılası bir sorumsuzluk göstergesiyle beş milyon insanı ilgilendiren bu hırsızlığı örtbas etmeye cesaret ediyorlar, merak edilmemesini söylüyorlar ve bu anlamda birer mektupla öğrencileri ve ailelerini teselli ettiklerini sanıyorlar! İnsan söyleyecek söz bulamıyor.
Anadolu’nun böylesi durumlar için söyleyegeldiği fıkralardan biri duruma uyuyor. Bir orman işçisi ve eşinin yıllar sonra bir çocukları olmuş. Sıradan bir günde işçi beşikte uyumakta olan çocuğuna ve karısına sevgiyle bakıp ormana çalışmaya gitmiş. Dönüşte karısı evin önünde çamaşır yıkamaktayken beşiğin boş olduğunu görüp sormuş: “Çocuk nerde”Karısı sakince yanıtlamış “sorma bey, tilki kapıp gitti” Adam sormuş “E, sen ne yaptın, öyle durdun mu” Karısı yanıtlamış “Öyle şey olur mu? Ben arkasından bağırdım, seni gidi oklava kuyruk, sümsük burun diye”.Adam şöyle bir düşünmüş “Eh, bu da ona yeter” demiş.
Devlet yönetimini iyi bildiklerini iddia edenlerin neyi iyi bildikleriyle ilgili bir başka örnek de, yiyip içtiklerimizle ilgili. Sorumluluk sahibi bir kişinin gayretiyle (sahi nerede ilgili sivil toplum kuruluşları) bazı besin maddelerinin içerdiği zararlı maddelerin yaşam tehlikesi yaratacak kertede ciddi olduğu tespit edildi. İlgili Bakanlık bu sonucu nereye duyurmuş dersiniz?: Üreten firmaya. Yani bu meretleri (salam, sosis, yoğurt, peynir vb) yiyip hastalık sahibi olacak tüketicilere değil. Üreten firmalara… Nasıl? Şeffaf devlet yönetimi değil mi?
Nükleer tehlikeyi aygaz tüpüyle özdeşleştirilerek yapılan bilimsel açıklamadan , radyasyonlu bulutlar hakkında hala bilgilendirilmemiş olmamızdan sonra, baş olmayan bakan da radyasyonun bekarlıktan daha az zararlı olduğuna dair bilimsel açıklamalarla düşünce ufkumuza değerli bir katkıda bulundu!
Şimdi size teselli mektubu gönderen makama nasıl bir yanıt vereceğinizi düşünmenin zamanıdır.
Gülşen Karakadıoğlu
Erken tatmin olma cinsel bir problemdir.Bu konuda Dr. Haydar Dümen'e başvursalar yararı olur diye düşünüyorum.Hep bir ağızdan koro halinde tatmin olduklarını söyleyen zihniyet bu ülkenin bütün kurumlarını güvensizleştirdi.Artık devletine güvenmeyen bir yurttaşım ben.Sahi bunlar kul hakkıda yemezlerdi!Ne oldu bunlara
__________________ 'Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev, hayattır.
Bir lokma ekmek için şerefini çiğnetmeye...
Bir anlık eğlence için servetini tüketmeye...
Bir zamanlık mevkii için el ayak öpmeye...
Günlük menfaatler için onurunu terketmeye...
Bir kısım insanlara kızıp tüm insanlara düşman olmaya
Değmez bu hayat.........