Bugünlerde Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanından Cemevi için bir arsa istendiğini, Melih Gökçek’in de yanıt olarak “Ankara sınırları içinde Cemevi için yerimiz yok” yanıtı verdiğini biliyoruz.
Ben Gökçek’in verdiği bu yanıtı son derece normal ve yanıtı verenin zihniyetine de çok uygun buluyorum. Asıl normal ve uygun bulmadığım şey, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) yönetiminin çok iyi tanıyor olmalarına rağmen faşist, gerici ve asimilasyoncu politikaların önemli isimlerinden birisi olan Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanından ‘Alevilerin ibadet edebilecekleri bir mekan yapılması için’ başvuruda bulunmasıdır.
Bu başvuru birkaç açıdan sakınca ve yanlışlar içermektedir. Hem AKP iktidarı, hem de AKP’li belediyelerin demokrasiyle herhangi bir ilgilerinin olmadığı, sadece Müslümanlığın Hanefi Sünni mezhebine hizmet ettikleri için zaten Alevilerin taleplerini görmesi zaten mümkün değildir. Üstelik özellikle AKP iktidarı döneminde son verilere göre 2013 Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 5 Bakanlık toplamından fazla tutuluyorken AKP ve onun herhangi bir Belediyesinin Aleviler için Cemevi yeri tahsis etmesi, ya da su, elektrik ve doğalgaz gibi masrafları karşılaması beklenemez, beklenmemelidir.
Bu durumda gerici, faşist AKP iktidarının Başbakanından da, Belediye Başkanlarından da herhangi bir şekilde Cemevi arsası istemek, sadece ve sadece sonucu iyi düşünülmeden, iyi niyetli, ama beyhudedir. Ki, ayrıca böyle bir şeyin talep edilmesi savunduğumuz, ilke ve prensiplerimizle de örtüşmeyen bir davranıştır.
O Başbakan değil midir, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken Karacaahmet Sultan Dergâhını iş makineleriyle, güvenlik güçleriyle yıkmak için olağanüstü bir çaba göstermiştir.. O Başbakan değil midir, daha sonra da içindeki nefreti, düşmanlığı ve ayrımcılığı açıkça ortaya koyarak Karacaahmet Dergâhı ve Cemevi için “ucubedir” demekten çekinmemiştir.
Yine aynı Başbakan ve onun partisi AKP değil midir, İstanbul Sütlüce’de Alevi - Bektaşilerin önemli simgelerinden biri olan Karaağaç Tekkesi'ne ait mezarlık üzerinde AKP İstanbul il binası inşa etmiş, Alevi Bektaşilere ait mezarlarla mezarların içindeki kemikler ve iskeletler gizlice ve bilinmeyen yerlere taşımış veya atmışlardır.
O AKP iktidarı ve onun Meclis Başkanı değil midir ki, CHP Dersim MilletvekiliHüseyin Aygün’ün “Mecliste Cemevi talebi”ni, Diyanet İşleri Başkanlığı görüşlerine başvurduktan sonra Türkiye’de sadece bir din olduğunu, bu dinin ibadet yerinin Cami olduğunu ve dolayısıyla Alevilik ve Cemevi gibi bir ibadet yeri olamayacağını söyleyerek reddetmişlerdir.
Selçuklu ve Osmanlıdan bu yana Alevi yol öğretisinin “ışığa tapan kavim” ya da “sapkın bir inanç” olarak kabul edildiği, Yavuz Selim’in İbn-i Kemal, Kanuni’nin Ebu Suud adlı şeyhülislamlarının fetvalarıyla Alevilerin hem canlarını, hem da namuslarını helâl gördüğü ; Alevileri öldürenlerin cennetlik olacağından hareketle onbinlerce Alevi-Kızılbaşın kimi zaman canlı canlı kuyulara atıldığı; kimi zaman savaş meydanlarında, dağ başlarında katledildiği ve de Başbakan Erdoğan’ın da bu kişileri “ecdadım” diye sahiplendiği bir zihniyetin temsilcilerinden Cemevi arsası istemek başlı başına önemli bir yanlıştır.
Maraş katillerini ‘tecrübelerini paylaşmak’ üzere sözde Alevi Çalıştaylarına davet eden, Sivas Madımak katilerini kamu kuruluşlarında istihdam eden, yurtiçinde ve yurtdışında barınması, iş sahibi olması, gözetlenip korunması ve mahkemelerde savunulması görevlerini üstlenen, Madımak katillerinin zamanaşımı ile kurtarılmasını sağlayan bir iktidar ve temsilcilerinden Cemevi arsası istemek doğru olabilir mi ?
Üstelik bu istem salt yukarıda sadece bir kısmını açıkladığım sebeplerden de değil, Demokratik Alevi Hareketinin siyasi bakış açısına, ilke ve prensipleri açısından da yanlıştır.
Demokratik Alevi Hareketi yıllardır, gerçek anlamda laik bir devletin hiçbir inancı tarif edemeyeceğini, örgütlemesini yapamayacağını, herhangi bir inancı başka inançlar üzerinden bir baskı aracı olarak kullanamayacağını, devletin tüm inançlara eşit yakınlık ve uzaklıkta bulunması gerektiğini, bu nedenle de Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesini talep etmektedir.
Ve yine Demokratik Alevi Hareketi devletin din işlerini tamamıyla ilgili cemaatlere bırakmasını, bu cemaatlerin örgütlemelerini kendileri tarafından yapılmasını, finanse edilmesini, ibadet yerlerini, şekillerini ve burada görev alacak kişileri (imam, dede, papaz vb) kendilerinin belirlemesini; bu ibadet yerleri, mekanları ve buralarda görev yapacakların finansman ve masraflarının da kendileri tarafından karşılanmasının gerçek laikliğin sonucu olduğunu savunmaktadırlar.
Son zamanlarda çeşitli Cem evi, dergâh ve kurumun elektrik, su, doğalgaz paralarının Belediyelerce karşılanması talebi de bir sürü yanlışı ve ileride doğabilecek sakıncaları içinde barındırmaktadır. Evet, Alevi kurumları uzunca bir süredir “eşit yurttaşlık hakkı” söyleminde bulunmakta ve bunun gereğinin yapılmasını iktidardan istemektedirler.
Ama bu “eşit yurttaşlık ilkesi” temelinde yerine getirilmesini istenilen talepler, kesinlikle belediyelerden veya merkezi hükümetten arsa, Cem evi inşaatı yapmasını; doğalgaz, elektrik, su parası ve benzeri maddi yardımlar ile karıştırılmamalıdır. Eşit yurttaşlık talebi tamamen demokratik ve siyasal kültürel, özgürce ibadet edebilme koşullarının sağlanması, devletin tüm inançlara ve farklı kimliklere eşit uzaklıkta bulunması talebidir.
Bu talebin yanlış yorumlanıp kamu kuruluşlarından elektrik, su parası, elektrik ve benzeri masrafların karşılanmasını talep etmek, giderek bir müddet sonra devletten veya diyanetten başka taleplerde bulunulması (Diyanette bir müdürlük, daire ve diyanete ayrılan bütçeden pay istemek vb) yolunun açılması da demektir. Ki, bu ve benzeri talepler başını Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı (yanıltıcı, sahte ve kandırma amaçlı adıyla Cem Vakfı) Genel Başkanı İzzettin Doğan gibi kimi kişilerce zaten yıllardır dillendirilmektedir ve Demokratik Alevi Hareketi bunların yanlışlığını her yerde eleştirmiş ve mahkum etmiştir.
Alevi örgütleri bugüne gelinceye kadar arkasında durdukları ilkelerden asla ödün vermeden gerçek laikliği savunmaya devam etmelidir. Bu ilkeler savunulduğu müddetçe Alevi toplumunun Cemevi için arsaları da, diğer gerekli masrafları da karşılayabilecek güçte olduğu görülecektir.
Erdal Yildirim
|
Sponsor Reklamlar
|