Yıllardır tek bir aile ve yandaşları ile birlikte, Suriye’deki halklara kan kusturuluyor. Dikta-Faşizan bir yönetim var. Muhalefete yaşama imkanı vermediği gibi, yarım milyona yakın kendi Kürd vatandaşına kimlik bile vermiyor halen Esaad yönetimi.
İnsan hakları ve demokrasi denince, teknede kül bırakmayan devletler, konu Kürtler olunca suskunluğunu sürdürüyorlardı bugüne dek.
“Arap Baharı”ndan etkilenen bazı Suriyeli halk grupları reform talebinde bulunmuşlardı aylar önce. Buna karşılık Esaad yönetimi, insanca yaşamak isteyeni acımasızca öldürüyor.
Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen ABD ve yandaşlariyle birlikte harekete geçti. Suriye’ye müdahale etmek üzere...
Kendini süper güç pozisyonda gören Sayın Başbakan Erdoğan, 6 Ağustosta İstanbul’da bir yemek toplantısında: “ Suriye meselesini bir iç sorun olarak tanımladıklarını, tahamülün kalmadığını, Dışişleri Bakanı’nı oraya göndereceğini, şartlarını söyliyeceğini ve uyulmazsa gereğini yaspacağını” mealinde bir konuşma yaptı.
Suriye devleti, Türkiye’nin bir vilayeti mi, yoksa sömürgesi ni? Atanan vali halka zülüm ediyormuş. Başbakanımız da “kimse karışmasın, bu bizim iç sorunumuzdur” dercesine uyarıda bulunacak, valinin kulağını çekecek.
Bağımsız devletlere saygı, hakimiyet karinesi nerde kaldı? Birleşmiş Milletlerin kararlarına ne oldu? Yoksa “kör tuttuğunu sinamaya mı götürüyor?” Ya da bilek güreşi mi yapılıyor?
Hepimizde biliyoruz ki, Suriye’deki Esaad rejimi, faşijan dikta bir yönetimdir. Masum halkların kanını döküyor. Birilerin dur demesi lazım. Ama bunun da yöntem ve kuralları var.
Başbakan Erdoğan diyor ki: “Ordu tarafından yürütülen operasyonların Suriye’deki sorunların çözülmesinde herhangi bir katkı sağlamıyor. Suriye halkının haklı ve meşru taleplerinin karşılanması için meseleyi diyalog yoluyla ve barışçıl yöntemlerle çözüm bulması gerektiğini öneriyor”. Haklı bu konuda Sayın Başbakan.
Sayın Başbakan, Suriye’ye tuttuğun bu aynayı kendi ülkene de tut. Aynı manzarayı göreceksin. Kürt sorunu çözüldü mü operasyonlarla? 1923 yılından bugüne dek sürdürülen mücadele, 30 yıldır da silahlı olarak operasyonlarla sürdürülüyor. Kürt halkının istekleri haklı ve meşru değil mi?
Adama sormazlar mı, sorunu diyalog yoluyla ülkenden neden çömüyorsun? Her gün onlarca cenazeler geliyor evlere. İki taraftan ölen vatandaşların değiller mi? Orası başkadır diyebilir misiniz?
Başbakan, “yoksa Türkiye gereğini yapar” diyor. Bu demektir ki, Suriye’ye karşı askeri bir müdahale söz konusu...
Ortadoğu uzmanı yazar Halük Gerger’le yapılan bir mülakatta diyor ki: “Suriye’ye midahale ettin, peki Kürtleri ne yapacaksın? Statüsünü bırakın, kimliği bile yok. Bu baskıcı rejime karşı mücadele ettiğin zaman, Kürtlere kimliğini vermek zorunda kalacaksın. Türkiye kendi Kürdünün kimliğini çalmaya, İran’da yok etmeye kalkarken, Suriye’de yeni kimlik ortaya çıkacak. Türkiye üzerinde yeni baskı oluşacak” demiş ve devamla haklı olarak “ Kürtlerin uzattığı barış elinin tutularak yeni bir inşa sürecinin başlatılmaması halinde Türkiye’nin intihare sürükleyeceğini, içinde bulunduğu coğrafyanın çöküşü anlamına gelecek olan bu hataya düşmemek içinde kimsenin “Bulanık suda balık avlamaya kalkmaması gerektiğini...” söylemiş.

Sayın Başbakanın, “Suriye’ye girerken, ilk etabda ordaki Kürtleri imha ederim” diye bir düşüncesi olsa gerek. Bir siz uyanıksınız. Başkaları uyuyor sanıyorsunuz. Ateşle oynamayın. Halkların kanını döktüğünüz yetmiyor mu? Hani Müslümandınız, kan dökmezdiniz, Allah’ın verdiği canı Allah alırdı?
Not: Bu yazı kaleme alınırken Dışişleri Bakanı henüz Suriye’ye gitmemeişti.
AliERDOĞAN
[email protected]