Biz, toplu katliamlar yaşadık. Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Ümraniye katliamları hafızalarımızda, yüreklerimizde taptaze. Bu yüzden, başbakanın, hükümetin, bürokrasinin tutumundan cesaret alan ve çağdaş değerlere karşı saldırganlığa teşne olan pervasız eşkıyalık bizi tedirgin ediyor. “Muhafazakâr, dindar, mütedeyyin” ya da “bizden” denilerek, korunup-kollanan fakat aslında gerçek inananlarla ilgisi olmayan ve sadece Alevileri hedef alan bindirilmiş kıtalar, şimdi Alevi yerleşim birimleriyle yetinmeyeceğinin ve Türkiye sathı mealinde sahne alacağının örneklerini vermeye başladı.
Benzer saldırılara epeyce maruz kalan bir kurumun üyeleri olarak söylüyoruz: İstanbul Tophane’de sahne alan ilkellik, yıllardan buyana yana yakıla göstermeye çalıştığımız “büyük depremin” artçı sarsıntılarından birisidir. Bu saldırı yapanın yanına kalmamalı, benzer saldırıları planlayanlara örnek olmamalı, sırtları sıvanmamalıdır! Saldırganlar, geçmişte olduğu gibi, karakolun bir kapısından girip, diğer kapısından çıkmamalıdır… Vali Beyin kanımızı donduran açıklaması, tam bir talihsizlik örneğidir: “trafik tıkanmış da, bu nedenle çıkan tartışma sürtüşmeye dönüşmüş de…” Valiyi dinlediğimizde, o demecin içinde devleti, adaleti, devlet adamı sorumluluğunu göremedik. Vali Bey bizlere, Sivas Katliamı sonrasında basına demeç veren ve “aslında tahrik var!” diyen aciz, zavallı siyasileri anımsattı.
Kamuoyunun, bu olan-biteni yeniden değerlendirmesine neden olur mu bilemeyiz: ancak bu saldırı, “bir musibet bin nasihatten iyidir” özdeyişini tam da karşılayan bir örnektir. Hafızamızı tazelediğimizde gördük ki, medya, 35 kişinin katledildiği Sivas katliamına dahi bu ölçekte yer vermedi ve “bana değmeyen yılan bin yaşasın” tutumunu tercih etti. Geçmişte salt bizim değerlerimizi hedef alan dinci saldırganların, günü geldiğinde herkesi hedef alacağı olasılığı hep ötelendi. Sn. Başbakan, referandum sürecinde her ne kadar sadece kendisiyle kan uyuşmazlığı olan Alevileri hedef göstermişse de, hortlatılan ilkel tehdidin, sadece Alevilerle sınırlı kalmayacağını ve çağdaş yaşamı benimseyen herkesi kapsayacağını bir kez daha gösterdi. O halde tehlike hem büyük, hem de herkesi hedef alan bir pervasızlığa ulaşmıştır. Pervasızdır; çünkü iktidara yaslanmaktadır. Bu durum karşısında demokratik sivil kurumların oluşum, tavır ve hedeflerini sorgulayarak, yeniden ve en güçlü bir şekilde organize olmaları, ertelenemez bir sorumluluktur.
REFERANDUM SONUCU NASIL OKUNMALIDIR?
Şimdi referandumdan bugüne neler yaşadığımızı anımsayalım:
İstanbul Tophane’de bir galeriye baskın düzenlenirken, Ankara Kurtuluş Parkında el ele gezen, oturan gençler polis aracına çağrılıyor ve uyarılıyorlar. Bu kentlerden biri “Dünya Kültür Başkenti,” diğeri de Türkiye’nin başkenti… Büyük kentlerin insanları hem de dünyanın gözü önünde bu saldırılara maruz kalıyorlarsa, kim bilir Türkiye’mizin diğer kent ve kasabalarında hangi baskılar, kavgalar, tehditler yaşanmakta? Bunları bilmiyoruz. Restoranlar kapatılıyor, içki ruhsatları iptal ediliyor, kentler, kent olmaktan çıkıp, muhafazakârlığın kalelerine dönüşüyor, Ramazan ayı, oruç tutmayanlar bakımından kâbusa dönüyor, “mahalle baskısı” akıl almaz boyutlara ulaşıyor, kamu kurumlarının yemekhaneleri kapatılıyor, sosyal ve çağdaş yaşam denilen kavram hayal oluyor.
Buradan, bu saldırganların güç aldığı hükümete elbette söyleyeceklerimiz olacak: biz, bu baskılar karşısında asla sinmeyecek, teslim olmayacağız: tam tersine demokratik mücadele azmimiz büyüyerek devam edecektir. En büyük güvencemiz, insanlarımızın sağduyusudur. Bütün baskılara, paraya, kömüre, yeşil karta, ayni ve nakdi devlet yardımlarına, menfaat telkinlerine; o da olmazsa “kırk katır mı, kırk satır mı” diyen yerel ve genel iktidar olanaklarına karşı sapasağlam durarak, tercihlerini çağdaş yaşamdan yana koyan yürekli ve bilinçli kamuoyumuzdur.
%42’lik demokrasi ve çağdaş yaşam tercihi bize umut vermiştir. Saldırganlık, ayırımcılık ve bölücülük ise tedirginliğimizin gerekçelerini onaylamış, daha “sıkı, güçlü ve örgütlü” durmamızı adeta dayatmıştır. Parlamenter sistemin belirleyici unsurunun siyasi partiler olduğu geçeğinden hareketle, çağdaş birey ve kesimlerin, o arada Alevilerin umar beklediği CHP içindeki küçük gelişmelerin yanında; hantal, demode, kısır, çağdışı örgüt yapısını halâ yenilemediği için; demokratik bekletilerimize bir güvence vermemiştir.
Hem iktidar, hem de muhalefet bu referandumun sonuçlarını ve sonrasında büyüme istidadı gösteren şehir eşkıyalığını iyi okumalı, önlem almalı, yol göstermelidir ama bu konuda hiç bir yol alınmıyor. Aslında bu referandumun başbakan ve yakın çevresi dışında “kazananının” olmadığı açıktır. Toplum ortadan yarılmış, birlik duygularımız örselenmiş; başbakan marifetiyle Tarihsel Alevi-Sünni çelişkisi yeniden kanatılmıştır. Uluslar arası emperyal güçlere yeni “çalışma alanları” öğütlenmiştir.
ALEVİ-SÜNNİ ÇELİŞKİSİ SORUMSUZCA KULLANILMIŞTIR
Bize göre, en ilkel propaganda biçimi olan mezhep ayrımcılığını kullanan, “yüksek yargıda Aleviler var!” diyerek, Sünni çoğunluğu Alevilere karşı kışkırtmakta beis görmeyen, devlet olanaklarını seferber eden başbakanın ve AKP’nin “başarısı” bıçak sırtıdır. Dolaysıyla da bu “başarı” her an yıkılmaya teşne kâğıttan kuledir. Halkımız bu ilkel siyaset biçimini reddetmiştir. Başbakan aklını başına toplamalı ve “kör parmağım gözüne” inadından-tutumundan, krallık hülyalarından vazgeçmelidir.
“Ben Alevilerin neden başbakanı olayım ki,” diyen bir başbakan ve hükümet tarafından yönetiliyoruz. “Tuzun koktuğunun” bundan daha vahim bir örneği olamaz. Bu nedenle, bizi hedef tahtasına oturtan AKP Hükümetinin bölücü-ayırımcı tasarruflarına karşı, sadece ulusal değil, uluslar arası ölçekte de yapacaklarımız var. Bundan böyle artık, baskı ve saldırılar karşısında salt basın açıklaması yapmakla kalmayacağız. Değerlerimizle, inancımızla ve kültürel mirasımızla yaşama kararlılığımızdan asla geri adım atmayacağız!
BUNDAN BÖYLE HAK İHLALLERİNİ KAYDA ALACAĞIZ
Bu kapsamda, bütün ihlalleri, ayırımcılığı, hak ve hukuk gasplarını kaydederek, yasal, hukuksal ve demokratik tüm zeminlerde hakkımızı aramaya devam edeceğiz. Bir 12 Eylül hukuku olan “Din ve Ahlak Bilgisi Dersi” asimilasyonuna, ahlaksızlığına-zulmüne, çocuk ve ebeveyn haklarının gaspına karşı sesimizi daha da yükselteceğiz! bu kararlılığımızı göstereceğiz. Askerde “oruç tutmuyorsun” denilerek kurşunlanan Alevi er Ali’den, “küpe takıyor” diye sokak ortasında katledilen Aykut Alıcı’nın katline, intihar eden-ettirilen ve cenazesi cemevinden kaldırılan Yzb. Doğan İlhan’a, Albay Ali Tatar’a değin tüm ihlal ve saldırıların takipçisi olacağız…
Hükümetin ÖSYM Başkanlığına yaptığı atama, yüksek yargıç atamalarında hangi ideolojik tercihlerin esas alınacağının tipik örneğini teşkil etmiştir. ÖSYM Başkanı, daha ayağının tozuyla verdiği demeçte, “kamu kurumlarının personel sınavlarını kendilerinin yapması gerektiği” şeklindeki fetvasıyla, kendisini deşifre etmiştir. Kamu personel sınavlarında yaşanan ayrımcılığı, mezhebi aidiyet ve yaşam biçimi sorgulamasının aracı haline getirilen mülakatları, çocuklarımızın umutsuz ve umarsız bir biçimde kamu kurumlarının kapısından geri döndürülmelerini uzun bir süreden buyana içimiz acıyarak takip etmekteyiz.
“Her kurum kendi sınavını kendisi yapsın” önerisi, çocuklarımızı kamu olanaklarından tümüyle elemeye matuf bir tekliftir. Bizi yaralayan en büyük travmalardan biri, çocuklarımızın bu bölücülük batağındaki hayal kırıklıklarıdır. Bunun farkında olmadığımızı sanmak, en hafifinden aymazlıktır. Bu çerçevede hükümete ve muhalefet partilerine çağrımız şudur: çocuklarımızın kamudan tümüyle dışlanmalarını sistematik hale getirmeye dönük, ihanet kokan bu niyetinizden vazgeçin!
ALEVİ-SÜNNİ KARDEŞLİĞİNİ BAŞARMALIYIZ
— Ya hep birlikte batacak, ya da hep birlikte eşitliği, kardeşliği, demokrasiyi evrensel standartlarla kurumlaştırıp, yaşama geçirerek düzlüğe çıkacağız.
— Kendine ve müritlerine demokrat” olanların demokrasi anlayışını buruşturup, tarihin çöp tenekesine atacağız!
— Başbakanın bütün ayırımcı çabalarına karşın, herkesin kendi değerleriyle ve özgürce yaşaması bağlamında daha da özenli olacağız; Alevi-Sünni çelişkisini kullanan uğursuzların elinden bu kozu alacağız. Kardeşliği tesis edeceğiz!
— Anayasanın öngördüğü “Demokratik, Laik Sosyal Hukuk Devleti” ilkesine işlerlik kazandırmak adına tüm gücümüzü ve olanaklarımızı seferber edeceğiz…
Yaşama ve ülkemizin geleceğine değin bu kaygılarımızla çağdaş kurum, kuruluş ve bireylere çağrımız şudur: örgütsel öncelik, önderlik ve rol kapma kaygımız olmaksızın, herkesi el ele vermeye ve öncelikle bir araya gelerek, sorunları masaya yatırmaya, alınacak kararlar çerçevesinde dizi eylemlilikler örgütlemeye davet ediyoruz... daha güzel yarınlar için önce birlik olmalıyız..
Saygılarımızla
Düzenle
Daghan Ümüt Kimdir Sorusına;
SN ÜMÜT DAĞHAN'ı TANIMAK İSTEYEN ARKADAŞLARIMIZA; ŞU AN TOPLANTILARIMIZ BAŞLAMADI, O YÜZDEN SİZİ KONFERANS SALONLARINA, DERNEK TOPLANTILARINA vs gibi YERLERE YÖNLENDİREMEYİZ SN DAĞHAN'ı BİREBİR TANIMANIZ İÇİN.. BUNU BİZDE İSTERİZ AMA TOPLATILAR BAŞLAMADAN ETKİLİ BİR TANIŞMA GEÇEKLEŞTİREMEDİĞİMİZ İÇİN BU KONUDA DUYARLI OLMANIZI RİCA EDİYORUZ
KENDİSİ HERŞEYDEN ÖNCE BİR ALEVİDİR
SON DÖNEMLERDE BİZE YAPILANLARA BİRÇOK ARKADAŞIMIZ GİBİ ''YETER ARTIK, BU SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ MECLİSTEDİR'' DİYEBİLEN BİZLER GİBİ BİR ALEVİDİR. YURT DIŞINDA BAŞARILI İŞLERE İMZA ATMIŞTIR VE ŞU ANDA DA TÜRKİYE DE BU ÇALIŞMALARINA DEVAM ETMEKTEDİR
ESKİ BİR İSİM DEĞİLDİR, SİYASETTEKİ ESKİ İSİMLERİN BİZLER İÇİN NE YAPIP YAPMADIKLARI ALEVİLER TARAFINDAN BİLİNMEKTEDİR
ALEVİLER İÇİN YÜREĞİNİ ORTAYA KOYMUŞ BUNUN YANI SIRA; DİL, DİN, IRK, MEZHEP AYRIMI YAPMAYAN DEĞERLİ BİR İNSAN VE BAŞARILI BİR İŞ ADAMIDIR
Düzenle
GELEN SORULARA BİRKAÇ ÖRNEK VE CEVAPLARI
Bu hareket sanal bir hareket midir ?
HAYIR, internetin gücünü tüm siyasi organlar gibi örgütlenmek adına biz de kullanıyoruz.
2. Partimiz ne zaman açılacak ve aktif olacaktır ?
Yeterince iyi bir örgütlenme ve sağlam bir alt yapı oluşturmadan partimiz açılmayacaktır
3. Neden hemen partimiz açılmıyor
AMACIMIZ KALICI OLMAKTIR ALT YAPISI SAĞLAM OLMAYAN PARTİLER SİYASİ YOLDA ZORLANIR YA DA UZUN ÖMÜRLÜ OLAMAZLAR
4. Dine yada mezhebe dayalı mı olacağız
Ulusal bir parti olma gayesindeyiz, dileyen tüm insanlara kapımız açıktır, aleviler ev sahibi olacaktır ve bize yakışan şekilde gelen kapıdan çevrilmeyecektir. (milli değerlerimizden taviz verilmez ve aksi bir çalışmaya göz yumulmaz)
5. Partimizin İsmi Ne Olacaktır ?
En uygun isim üzerinde duracağız ve partimiz açılmadan üyelerimize İsim konusu bildirilecektir
6. Kimler tarafından çalışma yapılıyor ?
Gönüllü olan Aleviler tarafından
|
Sponsor Reklamlar
|