İrene Melikoff 2009 yılında kaybettiğimiz ünlü bir tarihçi ve tam bir hanımefendiydi, bendeniz kendisi ile iran ehli hakları çalışmasında ona rehberlik etmek şerefine nail oldum. İrene Melikoff yazdıklarında aslı kati bir şerhe müsaade etmeyecek kadar gerçek bir bilim insanıdır. Eserlerinde bulduğu orijinal metni yazdıktan sonra, kendi görüşünü bir ihtimal şöyle olabilir diye belirtir. Asla ithamlarda bulunmaz, çıkarım yapmaz, metafori hiç yapmaz. Ama ben bunu bildiğinizi biliyorum. Sadece canlarda bilsin diye yazdım.
Cevaplarınız çok doyurucu teşekkürler.
Sayın Redsefa nemutlu size , İrene Melikof Alevi olmadığı için Alevilik ile ilgili konularda kati çıkarım yapmaması gayet normaldir .Metefori konusunu birkaç defadır kullanıyorsunuz bunun maksadını anlıyorum konuşmak istiyorsanız ! konuyu buraya getirmeye çalışıyorsanız uzatmayın düşündügünüzü yazın ben elimden geldigi ,dlimin döndügünce katıldığım veya katılmadığım yerleri size yazarım ...
Sayın Melikof'un Alevilik ile ilgili araştırmalarında çok degerli bilgiler bulunmakla beraber Alevilik ile alakası olmayan birçok konu ve tsbitte mevcttur...İlerleyen zamanlarda bunda ayrıca tartışırız .
Yani biz Alevilere değerlerinizden vazgeçin diyorsunuz öyle mi Bektaş Can. Alevilikle alakalı öğrenmek isteyen özellikle genç canları kafasını karıştırıyorsunuz Bektaş Can. Aleviliğin içini boşaltıp içine ne koymayı planlıyorsunuz?
__________________
İmam-ı Cafer-i Sadık buyurmuştur ki, “Pir ikidir. Piri kamil piri cahil. Piri kamil odur ki, Evladı Resul’den ola. Evladı Resul’den olmakla da olmaz. Çünkü; Evladı Resul’ün bütün güzelliğini, bilgeliğini, turaplığını, sevgisini ve hoş görüsünü üstünde taşıyan o kişi piri kamildir.
Yani biz Alevilere değerlerinizden vazgeçin diyorsunuz öyle mi Bektaş Can. Alevilikle alakalı öğrenmek isteyen özellikle genç canları kafasını karıştırıyorsunuz Bektaş Can. Aleviliğin içini boşaltıp içine ne koymayı planlıyorsunuz?
Degerli dost merhaba , birbirimizi anlamak açısından birkaç soru sormak istiyorum .
Anlayamadım size hangi degerlerinizden vazgeçin ,dedigimi düşünüyorsunuz?
Ayrıca kafa karışklığı iyidir , sorgulayıp araştırmalarını ve gerçek ne ise ona ulşamalarını sağlar .Savunduğunuz degrlere güveniyoranız,inanıyorsanız bundan korkmanızı gerektirecek birşey yoktur.
Aleviligin içini boşalttığımı size düşündüren nedir? sice içini boşlatıp ne koymayı düşünüyor olabilirim ?
Bu makalede neye itraz ediyorsunuz ?
En azından bu konuda beni bilgilendiririseniz sorduğunuz sorulara cevap verebilirim .
of of çok sert cevaplar olmuş, lanet olsun vakitsizlik öldürecek beni
Pir Mehmet Üstadım mesele aslında basit
Amaç şu, demek istedikleri bizler herhangi bir din mensubu değiliz, bizim dinimiz falan yoktur. Fakat bunu ispatlamak gerekiyor çünki adama sorarlar. Bir bu kadar ırkı farklı insan nasıl olurda bu kadar geniş coğrafyalarda benzer bir şekilde ibadet eder ve aynı cümlelerle konuşur. Önce Allah-Muhammed - Ali yok edilmelidir. İslamdan geçen herşeyden arındırılması gerekli. Ozaman tarihe bil el atmalı. Ne yapalım, önce kadim uygarlıklara bir bakalım, lidya, likya, frig, sumer, akad yok bunlar tutmadı, bir şey bulmalılar, ve buldular hitit luvileri.Işığa tapınanlar. Hem adlarıda müsait "luvi" hemen başına bir "A" koy değitir gitsin. Fakat bir sıkıntı var, aslında luviler diye de bir kavimden falan söz edemezsiniz çünki hitit coğrafyasında konuşulan diller var bölgesel lokal , unutulmuş diller. Batı anadoluda ve toroslarda yaşayan gruplar luvice lehçesi, orta ve kuzey anadolu kesimi akadça, doğu anadolu hurrice konuşuyor. Ama onlar bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren "Luviler" çünki adlarını Aluvi sonra alevi yapacağız. Fakat bu ad nedense 16. yy sonuna kadar yok ortada, insanlar kendilerine "kızılbaş, diyor, kalenderi diyor, melami diyor, ocaklarının sonuna talib ekini getirip söylüyor.
Peki nasıl çıktı bu alevi adı o zaman, peygamber soylu kişilerin secereleri osmanlı arşivlerinde mevcut ve bunlar secereyi Alevi diye kayıtlılar. Peki tekkeler, kayıtlımı evet fakat sadece tahrir defterlerinde. Osmanlı dağbaşındaki bir koyunu olan çobandan bile vergi alıyor. Çok ciddi tutmuşlar kayıtları. Bakmasını bilen bulur.
Neyse fazla dallanmadan , bu luviler hitit yıkılınca gidiyorlar romaya romayı kuruyorlar. Koca bir imparatorluk. Fakat hıristiyanlık diye bir din çıkıyor ve herkese zulmetmeye başlıyor. Ne yapsın bu milyonlarca luvi, bunlar saklanıyorlar. 6 kilise kurup, saklanıyorlar. Merkez mi sivas divriği, sonra bunların bir kısmı Palu'ya gider ve başlarlar kelime oyunlarına, biz paluluyuz derler kendi aralarında, ama başkası sorunca biz paulcuyuz derler. Sonra mı, hikaye uzun, "ozanların piri silviyanus gelir" ama fukarayı taşlayarak öldürürler, bu söylence pir silviyanus yani pir sultan olur benim yurdumda.
Hep gizlenir bu insanlar hep saklarlar kendilerini, selçuklu döneminde şamanlar gelir, müslümanlar gelir, emeviden, abbasiden kaçanlar gelir. bakarlar burada kadim bir kavim var, hemde her kılığa girebiliyor. Hepsi bir olurlar, başkaldırırlar. Ama sonuç kötüdür. Hemen o kadim alışkanlıklarını devam ettirirler. Saklanırlar. Sır ederler kendilerini, anadolunun yarısından fazlası hristiyan iken nedense devlete şirin görünmek için müslüman taklidi yaparlar.
Azizlerinin isimleri zaman içinde değişrir, kavimlerinin adlarıda. Krisocheri değişe değişe koçgiri olur.
Çocukken çok güldüğüm bir fıkra vardı, Trabzonun adı nerden gelir demişler temele
temel başlamış anlatmaya
burada bir imparatorluk var idu
Kralin bir kızi var idu adı Fadime
Fadime bir köylüye aşik oldi,
Babasi köyliyi furdi.
köylüler başladiler aglamaya, Fadime, fadime, fadime diye
Zamanla Fadime oldi Trabzon
işte böyle hikayelerle dolu şeyler
size ne verir, hiç bişey
ben birşeye inanmıyorum, inanmamak benim en doğal hakkım, demekten korkuları var sanırım.Ama ben projenin daha büyük olduğunu düşünenlerdenim.
Burad Deniz üstad var co-admin, açık açık söylüyor, ben enternasyonalistim, humanistim. İnançım yok
tertemiz bir açıklama
bunlarda o yok
Alevimisin , Allah eyvallah
neye inanırsın
cevap andersenden masallar
bu benim bu konuda yazacağım son yazı
ben hiç bir sorumun cevabını alamadım. Alan varsa ne mutlu onlara
Hakk (sorulduğu halde cevabını alamadığım , tecellilerinin ne olduğunu bilmediğiniz) ışığını kafanızdan eksik etmesin
google kullanmayı seviyorsunuz, cahil ile gafilin farkınıda bakar öğrenirsiniz.
Bu arada bu gafil zat Erdoğan efendiyi pek ateşli savunuyor ya, ayrıca bir şey farkettim üslubuda aynı.
Ya Erdoğan efendinin rahle-i tedrisatından geçmiş kuvvetli bir müridi, yada ta kendisi
Sponsor Reklamlar
__________________
Gönül kendine benzeyen gönüle akar
Hz. ALİ (K.V)
Bu arada bu gafil zat Erdoğan efendiyi pek ateşli savunuyor ya, ayrıca bir şey farkettim üslubuda aynı.
Ya Erdoğan efendinin rahle-i tedrisatından geçmiş kuvvetli bir müridi, yada ta kendisi
Redsefa efendi eglenmek istiyorsan bulunduğun semti yaz en yakındaki sirki bulayım senin için .
Ne kadar meraklısınız insanları katagorize etmeye ? senin hiç aklının ucundan benim bunlara inandığım için savunacağım geçmiyormu?
Yani insan inandığı şeyleri savunmak için illa birinin müridi olması gerekiyor ? sen kimin müridisin ? Fetullah hocanın mı ?
Marx'ın ,Engels'in ,Lenin'in vsvs tezlerini savunan Sosyalist arkadaşlar onların Müridlerimi oluyor ? yoksa inandıkları bir sistemin bir idalin peşinden mi gidiyorlar ?
eyyyyyy seviyeden üsluptan dem vuran sevgili yönetici arkadaşlar .
Bu kerameti kendinden menkul zatı muhteremin üslubu için iki kelam etmeyecekmisiniz?
Bunlara karşılık verince de benim üslubum sorun oluyor ....Vermiyorsun laftan sözden anlayacak bir zata benzemiyor .
Neyse anlayan anlamıştır sanıyorum .....
Aşk ile ....
Sponsor Reklamlar
Konu BektaşCan tarafından (21.02.13 Saat 17:25 ) değiştirilmiştir.
Redsefa kardeşim senin Erdoğan Çınar fobini biraz daha körükleyeyim ....Madem bukadar Çınar muhabeti yaptık ,Hacı Bektaş Veli'yi anlattığı kitabının ön sözünü sana armağan ediyorum ...Senin zihniyetindekilere yazmış bunu (Erdoğan efendi)her satırını üzerine alınabilirsin ....
Umut vadeden, geleceği parlak bir siyasetçiyken, genç
yaşta ve herkesin ondan güzel şeyler yapmasını beklediği
bir anda politikaya veda eden dostuma siyaseti neden bıraktığını sorduğumda; “Siyaset sahnesi öyle bir yerdir ki;
içinde dolaşırken, bir gün bakarsın ki yirmi-otuz kişi toplanmışlar bir yeri talan ediyorlar, çalıp çırpıyorlar, soyuyorlar,yağmalıyorlar.
Yahu ne yapıyorsunuz diye ortaya atılırsın. O anda hırsızların hepsi birden sana dönerler,
işaret parmaklarını uzatıp seni göstererek ‘hırsız vaaaar,
tutun hırsız vaaar’ diye bağırmaya başlarlar.
Bir anda bütün gözler sana döner, ortada öyle kalakalırsın. Asıl hır-sızlar heybeleri ağzına kadar yağmaladıkları mallarla dolumeydandan uzaklaşırlarken, sen insanlara işin doğrusunuanlatmaya çalışıyor olursun. O hengâmenin içinde kimsesenin sesini duymaz. Bu yüzden erkenden indim o sahneden,o yer bana göre değildi” diyerek cevaplamıştı beni.
Bu ülkenin belleği tarumar edilmiş. Kültür yağmacıları,
çocukların bile inanmayacağı meczup kılıklı yalanlarını
çekirge sürüsü misali mazimizin üzerine salmışlar. Yüzyıllardır gerçeklerimizi ve geçmişimizi talan ediyorlar. Hırsızlığın böylesi görülmüş, yalanın böylesi duyulmuş değil.
Hafızamızı çalıyorlar.
Toplumsal belleğimiz sıfırlanıyor.
Birisi dönüp de bunlara; “Yahu ne yapıyorsunuz, bu kadar
da yalan söylenir mi, ne hakkınız var bu ülkenin hafızasını
elinden almaya, utanmıyor musunuz?” diyecek
olsa politikacı dostumun başına gelenler onun da başına
geliyor.
Bu arsızlar işaret parmaklarını hep birlikte onun
üzerine çevirip, avaz avaz bağırmaya başlıyorlar: “Yalancı
var, yalancı var. Tarihimizi tahrif ediyor. Tutun, yakalayın,
alaşağı edin vurun, vurun.” Ortalığı yıkıyorlar, yeri göğü inletiyorlar. Ben ‘sükûnet makamı’ndan ayrılmadan yazmaya
devam ediyorum. Şairin bahsini ettiği o müthiş bahtiyarlığın
peşine düşmüşüm.
Degerli canlar Bugün Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli hakkındaki tarihi belgelerden bahsetmek istiyorum..
Öncelikle Hünkar'ın doğum ve ölümüyle ilgili belgeleri sunalım:
Hacı Bektaş ile ilgili yapılan araştırmalar Hünkar'ın
Horasan’ın Nişabur şehrinde doğduğunu göstermektedir., Hünkar, Ömer Hayyam ve Mantık-ut-Tayr sahibi ünlü şair Ferid-ud-din AttAr’ ın hemşerisi idi.
Hünkar, Attar ile Lokman Perende“den nasip almıştır...
Baha Said Bey, Hz. Pir için Anadolu Türk sazını te’yid etmiş ve Türk dilini dine sokmuş bir velidir’’ diyor.
Aynı makaleye göre , Hakk’a yürüme tarihi ,ebced hesabıyle (Bektaş= 723) (1323 M.) veya (Bektaşiyye=738) (1337 M.) hicri yılıdır...
Hacı Bektaşi Veli Kütüphanesinde bulunan bir hal tercemesi (özgeçmiş) kağıdına Nişabur Hicri 640 (M.1242) de doğup, Hac yaptıktan sonra, 670 H. (1272) yılı Muharrem ayında Suluca Karahöyük’e geldikleri ve 738 H.( 1337M. De bila veled ( çocuğu olmaksızın ) Hakk’a yürüdükleri yazılıdır..
Ammet Eflaki’nin, Menakıp-ül-Arifin adlı eserin de ise, Hz. Mevlana“nin 672 H. (M. 1273) de vefatı, Hacı Bektasi Veli“nin 670 H. (1271 M.) de Anadoluya geldigi ve Celaleddin Rumi ile görüştüğü yazılıdır. Doç.Dr. Bedri Noyan Baba c.1.sa.3.
Aşık Paşazade Tarihi’ınden başka diğer kaynaklar , Hz.Hünkar’ın , Orhan Gazi ile görüştüğünü kabul eder. Orhan Gazi (726 .1235 M.) da Bey olduğuna göre ,( 738. 1337 .M. )de vefat eden Hz.Pir’le görüşmüş olabilir....
ABD Michiga Taylor Bektaşi Dergahı’nın yayın organı olan Bektaşilik Sesi adlı dergide bir yazıya göre , 1236 (623-24 H.) da Nişaburda doğmuş olan Hz.Pir Hacı Bektaşi, Bektaşiliği 1256 (654 H.) tarihinde kurmuştur. Annesi Ahmet Efendi Kızı Hatem veya Hateme hatundur. Babası orada vali ve idareci (ruler and guvernor) idi.
Hasan Basri Erk, Hz. Pir’in doğum tarihinin 1249 M.(646 H.) olduğunu Tevarih-i Mevleviyye’de yine 640 H. Olarak gösterildiğini kayderer. Aynı kaynak Hz. Pir’in Anadoluya 24 yaşında gelmiş olduğunu dile getirir, sonrada şu yollardan geçerek(Nişabur,Mekke,Medine,Kudüs,Şam,Halep) Anadolu’ya bu güzergahlardan hareket edip, sonrada Kırşehir’e yerleşmiştir. Doç.Dr. Bedri Noyan Alevi Bektaşi yayınları.c.1.saf.4
Abdülbaki Gölpınarlı’da, Ankara Kütüphanesinde Hacıbektaş’tan gelen kitaplar arasında 132. A.I. No.da kayıtlı Kaygusuz Abdal’ın hurufe ait küçük bir risalede Abdal Musa’nın ‘’Pend’’ ve ‘’Nasihat Name’’ adını taşıyan kısacık bir risaleni ihtiva eden ve ilk risalenin sonunda kayda göre 1291 Ramazan’ın on iki’sinde (1874) , ‘’Sivas’’da istinsah edilen mecmuanın baştarafında , ‘’Hazine-i celileden şerefvürüd eden tümär-ı kebirden muharer olduğu üzere tärıh-i viladet-i şerifleri 606 (1271) vefat-ı muharrer olduğunu işbu mahalle tahrir olundı’’ Bu kayda göre Hz.Hünkar’ın Hakka yürüdüğünü belirtmiş bulunuyor. (29.A) Yani Hz.Hünkar, Mevlana’dan aşağı yukarı üç yıl önce ölmüştür.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgili tarihi belgeleri sunmaya devam ededim:
Ankara Kütüphanesinde O.1251 No. Da kayıtlı ve 1179 ‘’Recebin’’de yirmi ikinci günü (4.1.1765) meşhur ‘’Uyun-al-Hüdaya” müellifli Giritli Derviş Ali (Resmi Ali Baba) tarafından istinsah edilir ‘’Vilayet-Name’’nin ilk yaprağı üstünde şu satırlar yazılıdır.
Genel tüm tarihlere baktığımızda , Hz.Pir’in Rüm’a gelişi , üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev zamanındadır.. şeklinde bir sonuca ulaşabiliriz..
Hz.Hünkar, Lokman Perende’ye bağlanıp, dergahında üç yıl hizmet ettikten sonra Şeyh Hacı Bektaşi Veli “de belirten gerçeğe ulaşma nurunu farketmiştir. Yol erbabinca meşhur olan bir deyim vardır.
’’Evvel giren değil, evvel gören .’’
Lokman Perende Hz. Hünkar’ın yıllar önce dergahına bağlanan ve kendisinden daha yaşlı olanlardan önce bu aşamaya erişini ötekilere onaylatmak ister. Bir gün birlikte kıra çıkılır. Bir gün harman yerinde yığılmış olan darıları müridlerine gösteren Lokman Perende, darıları dağıtmadan , bunun üzerine iki rek’ät namaz kılmalarını buyurur.
Hepsi yana çekilip dururlar, Hz.Hünkar buyruğu yerine getirir.
Bu bakımdan diğer dergah mensuplarıda bu olayı onaylarlar.
Dergaha döndüğünde mürşidi, şeyhinden kalmış olan emanetleri (tac hırka ,sofra, çerağ, alem, seccade...) kendisine teslim olunur. Icazet ve hilafetname vererek halifelik katina ulaştırır.
Aynı yılın Zilhicce ayınınn sonlarına doğru , doksan yaşında Hakka göçen ‘’Lokman Perende’’enin yerinde Hünkar post-nişin olarak , beş veya altı yıl aydınlatıcılıkta kaldığı dile getirilir.
Bazı araştırmacılar , Hacı Bektaşı Veli’nin Babailerden Baba İlyas ve onun halifesi Baba Resulullah diye anılan Baba İshak ile ilgisini kabul etmezler.
‘’Baba Resul Halife-i Hass’’ı sözünü ,onlara göre , Kırşehir’de hizmet ve intisabından ve ondan ikinci defa hiläfet almasindan kaynaklandiğını kabul ederler.
Tevfik Oytan ise, Hünkar'ın Ahmet Yesevi dergahından çıktıktan yirmi beş ay sonra ve otuz yaşlarındayken Suluca Karahöyük’e geldiğini yazar.
Tarihi bir el yazmasında ise, Hünkar ve İmam cafer-i sadık ilişkisinden bahseder:
"...İmam Ca’fer-üs-Sadık’ın kendi hıtkasını Beyazıd Bistamiye’ye bırakıp ehli meydana çıkıncaya kadar onda emanet durmasını söylediği,
ondan hırkanın Şeyh Lokman Perende’ye geçtiği, onun da tebberrüken hırkayı bir defa giyup güzelce sakladığı,
vakta ki Hacı Bektaş Veli ortaya çıkınca bu hırkayı , Cafer Sadık hazretlerinden beri gelen emre uyarak , Horasan Erleri huzurunda Hz.Pir’e tevhid ve tezkir ve tekbir ile giydirip teslim ettiği’’